Ana içeriğe atla

Mandabatmaz Barcelona'ya Karşı


Mandabatmaz ile dev pastanenin savaşından bahsetmek istiyorum sizlere. Bundan bir iki yıl öncesine kadar, Galata'dan Tünel'e doğru inerken sağdaki sokaklardan birinde sıra sıra dizilmiş tabureler çarpardı gözünüze. Barcelona isimli bir pastane vardı hani, onun hemen yanındaki dar ve loş sokaktan söz ediyorum..

Sokağa girdiğinizde, sağlı sollu taburelerde oturup kahvelerini yudumlayan insanların arasından ilerlerseniz küçücük bir kahve dükkanı çıkardı karşınıza. Mandabatmaz isimli mekan, bugün hala adının hakkını veren bir tabela ile kendini gösteriyor ziyaretçilerine.

Kahvenin üzerinde batmadan duran bu manda, köpüğün yoğunluğunu simgeliyor olsa gerek. Gerçekten de yoğun bir köpükle kaplı olarak servis edilir Mandabatmaz'ın kahveleri. Tadına da diyecek yoktur, kolayca tahmin edilebileceği gibi...


2000'li yılların başında tanıştım ben bu sokak ve kahvesi ile. Gelip geçerken soluklanmak, Mephisto'dan ya da İstiklal Kitabevi'nden biraz önce alınmış kitabın sayfalarını karıştırmak için kentin tam kalbinde vazgeçilmez bir yerdi benim için Mandabatmaz. O zamanlar ismini belirten tabelası dahi asılmamıştı henüz. 

Zamanla sokağın girişindeki Barcelona pastanesi Mandabatmaz'a gösterilen yoğun ilgiyi fark etmiş olacak, sokağın kendine cephesi olan kısmına bir kaç masa yerleştirdi. Taburede oturup Türk kahvelerini yudumlayanlar ile filtre kahvelerini ahşap sandalye ve masalarının konforunda içenler ilk kez o zaman karşı karşıya geldi işte. Aralarında bir metre bile yoktu. Ya da kilometreler vardı diyelim.


Herkes barış içinde kahve içmeye devam etti. Zamanla pastanemiz masa sayısını arttırdı, hatta yeri ahşap bir zemin ile kaplayarak alanın dokunulmazlığını ve zengin görünümünü perçinledi. Eğik sokakta, eğik taburelerde oturanlar çantalarını koyacak bir yer bulamazken, hemen yanıbaşlarında oturanlar masaya yayılıyor, saatlerce sohbet ediyorlardı. İlginç bir çatışmaydı bu doğrusu. Pastane yönetimi ile Mandabatmaz'ın sahibi arasında bir sürtüşme veya anlaşma var mıydı, o kısımını bilemiyorum..

Sokağı ikiye bölen (ya da renklendiren) bu çekişmeli durum 2011'de Beyoğlu Belediyesi'ne bağlı zabıta ekiplerinin sokaklara taşan tüm masa ve sandalyeleri yasaklamasıyla son buldu. Mandabatmazcılar tüm sokağı kaplayan tabureler yerine yalnızca dükkanın önündeki dört beş tabure ile idare etmeye çalışırken (eskiden bile yer bulmak için sıra beklerdik, bugünkü durumu düşünemiyorum), Barcelona pılını pırtısını topladı sokaktan.. 

2012 yazında, başıboş dolaşıyordum İstiklal Caddesi'nde. Barcelona'nın yerinde yeller estiğini ilk kez o zaman fark ettim. Kapanmıştı. Oldukça da büyük bir pastaneydi oysa, içeri girdiğinizde üç kata yayılmış kocaman bir alanla karşılaşırdınız. Tabelasının yarısı dökülmüş, kepenkler indirilmiş. Eskiden ışıl ışıl, zengin zengin parlayan pastaneden geriye böyle harap bir görüntü kalmıştı işte... 


Hemen Mandabatmaz'ı aradı gözlerim. Orada tüm loşluğu, tüm sıradanlığı ve taburelerinin üzerine oturmuş düşünceli insanlarıyla öylece duruyordu. Küçülmüştü, ama oradaydı. Hafif bir küf kokusu vardı sokakta yine. Şimdi, zafer kazanmış bir ordunun neferi olarak değilse de bir destekçisi olarak sokağa girmeli ve savaş alanına bakıp bir yorgunluk kahvesi yudumlamalıydım.

Kahvemi içerken İstiklal Caddesi'ne doğru baktım. Eskiden, tam sokağın karşısındaki binada albüm satan küçük bir müzik dükkanı vardı. Birbirinden güzel müzikler buradan yükselir, karşı sokaktaki küçük ocakta pişen kahvelere tat verirdi. Brenna MacCrimmon'ın sesi yükselirdi örneğin hoparlörden. "Ben bir martı olsam" derdi türkü bacı ve ben Ottawa'yı düşünüp kahve içerdim.. İstanbul'da.. Küflü bir sokakta.. 2005 yazında...

Yolum geçtiğimiz günlerde, 2012'nin Kasım ayında bir kez daha düştü buraya.. Giden Barcelona'nın yerine bir ayakkabıcı gelmiş.. Gelen, alışık olunduğu üzere, gideni aratır olmuş.. Üzüldüm elbette.. Yaşanan değişime mi, yiten zamana mı, bilemedim.. Geçtim.. Gittim..



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Barbados Sokakları

Aslında bu tatil 2012'nin Aralık ayının ilk haftasında gerçekleşti. Fakülteden yakın arkadaşımın Barbados'ta düğünününe davetliydik. Bu davet, Karayip Denizi'nde arkadaşlarla beraber keyif yapmak, Ottawa'nın buz tutmuş yollarından, kasvetli havasından bir haftalığına uzaklaşıp, ruhumuzu dinlendirmek ve uzak ufuklara açılmak için mükemmel bir fırsattı. ( Ottawa 'da kalsaydık, henüz snowboard/ski sezonu da açılmamış olacağından, sönük bir hafta olacaktı) Görmediğimiz yerlere karşı her zaman büyük bir tutkumuz var. Aslına bakarsan sen gelmeden Dünya turunu da aradan çıkartmay ı  planlıyoruz. Aziz Augustine'in dediği gibi " Bu dünya bir kitap ve gezmedikçe sadece tek bir sayfayı okuduğunla kalırsın ". Gibbs Beach - S.Gun 2012

Kar Ülkesinin Başkenti Ottawa

Ottawa - Lebraton ve Parlamento Ne ilginç şu şehir! Keçiboynuzu gibi, sekiz ay kar içinde bekliyorsun ki dört aylık yaz gelsin. Kutup ayısı misali kış uykusuna yatmadan, ya da sıcaklık donma derecesinin altına düştügünde artık kalbi atmayan, hareket etmeyen, soluk almayan, yani tüm beyin faaliyetleri durmuş olan ve bir buz kütlesi içinde bahara kadar donmuş bir şekilde güneşi bekleyen Kanada orman kurbağası (*Rana sylvatica) gibi hiç degil. Eğlenip güle güle geçiriyoruz sekiz aylık az güneşli ama kar beyazdan aydınlanan günleri.

Vancouver Git Başımdan Ben Sana Göre Değilim

Vancouver gezisinde kenara not aldığım bilgiler boşa gitsin istemedim ve ham bilgi olarak ekledim. Detayl ı  deneyimlerimizi aktard ı ğı m ı z  Vancouver yazı dizisine ise bu linkten ula şabilirsiniz.  Belki de Vancouver tam size göre bir şehirdir. Vancouver git başımdan ben sana göre değilim.  Ümitsizliğimi olsun anlasana  hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.

Svalbard: Kuzey Kutbu'na Beş Kala

Kuzey ne demek? En fazla ne kadar kuzeye gidebilir insan? Peki en fazla ne kadar kuzeyde sürekli yaşayabilir? Peki ne sebeple? Dünyanın en kuzeyinde, üzerinde insan yerleşimi olan son ada Svalbard. 2500 insan ve 3500 kutup ayısı tarafından paylaşılan, ıssızlığın somut-coğrafi karşılığı. Zannımca dünyanın en güzel ülkesi olan Norveç'e ait. Ama öyle bir duruşu var ki hiç bir aidiyeti üzerinde taşımıyor. Belki biraz kutup ayılarına ve foklara meyilli. Ama asla insana değil.