Ana içeriğe atla

Bizi De Gör Ey Dünya!


Arap baharından etkilenen halkın yaklaşık bir yıl önce isyan bayrağını çektiği Suriye'de sular durulmuyor. Devlet Başkanı Beşar Esad, diğer orta doğu ülkelerinde olduğu gibi isyanları bastırmak için şiddete başvuruyor ve hem kendi halkının hem de tüm dünyanın tepkisini çekmeye devam ediyor.

Türkiye'de cumhuriyetin 88 yaşını doldurduğu 29 Ekim 2011 günü çok uzaklarda, Kanada'da yaşayan Suriyelilerin, ya da "Suriyeli Kanadalıların" özgürlük çığlıklarına tanık oldum. Protestocularla şehir merkezinde, Yonge Caddesi'nde birden bire karşılaştım. Her zaman olduğu gibi fotoğraf makinem yanımda değildi. Hemen ellerim ceketimin cebine, cep telefonuma gitti.. Ortaya işte bu fotoğraflar ve yazının en altına iliştirdiğim video çıktı.



Yolumuz kesiştiğinde yaklaşık 500 kişilik bir grup ellerinde Suriye bayrakları olduğu halde yürüyor, sloganlar atıyordu. Ülkelerinden binlerce kilometre uzakta ve bambaşka bir kültürün içinde yaşıyor olsalar da, terk ettikleri topraklarda yaşananlara duyarsız kalmamış, sokaklara çıkmışlardı. Bu, protestoyu izlerken ilgimi çeken ve de hoşuma giden ilk şey oldu. 

Ülkelerinde insanlar sırf muhalif oldukları için can veriyorlardı ama onlar Kanada'da özgürce sokakları işgal edip, yolları kapatıp tepkilerini dile getirebiliyorlardı. Tam da bu yüzden işte, attıkları sloganlardan biri -belki de en akılda kalıcı olanı- "Thank You Canada" idi.. Üzerinde düşünmeye değer bulduğum bir diğer ayrıntı da buydu işte..


Belli ki bir hafta önce Libya lideri Kaddafi'nin karşılaştığı dramatik son muhalif Suriyelileri kamçılamış, ülkelerinde istedikleri değişimi yapma arzularını arttırmıştı. "United Nations Shame On You!" yani "Yazıklar olsun Birleşmiş Milletler!" sloganı, muhalifleri açıkça hedef haline getirmiş olan Beşar Esad yönetimine karşı dünyanın neden sessiz kaldığını sorguluyordu. 

Ne acı! "Libyalıların Kaddafi'yi bertaraf etmelerine yardımcı oldunuz, neden bize yardımcı olmuyorsunuz" mu diyorlardı yani? Bir ulusun temsilcilerinin böyle bir çağrıda bulunmasına tanıklık etmek pek de hoşuma gitmedi açıkçası. "Yaşanan insanlık dramına neden sessiz kalıyorsunuz?" diye sormalarına elbette lafım yok ancak bu çağrıda gizliden gizliye kendini belli eden, muhtaç bir yan vardı sanki: "Bizi de gör, ey batı dünyası! Ortalığa saçtığın demokrasiden ülkemizi mahrum bırakma!"



Topluluk, Queen Caddesi'nin batısındaki eski belediye binasının önündeki meydanda durdu ve eylemine burada devam etti. Çoluk çocuk, genç yaşlı herkes "Beşar Esad'ı durdurun" diye haykırıyordu. 

Durdum, izledim... 

Onlar adına hem sevindim, hem durumlarına üzüldüm.. 

Sonra çevredeki ikinci, üçüncü, beşinci, yedinci göbekten göçmen olan gerçek (!!) Kanadalıların bu eylem karşısındaki umursamaz tavırlarını seyrederek ve özgürce itiraz etme hakkını ancak bu uzak ve kayıtsız ülkede elde etmenin ne demek olduğunu düşünerek sessizce evimin yolunu tuttum...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Madam Katia'nın Şapkaları

2012 yılının Aralık ayında, Beyoğlu'da Galatasaray'dan Tünel'e doğru yürürken sağ kanattaki tarihi binalardan birinin altından geçerek girilen Hazzopulo (Hacopu) Pasajı'ndayım. Büyülü bir pasaj burası. Renk renk dükkanlar var içinde. Hediyelik eşya, takılar, süs malzemeleri, sahaflar ve yakın dönemde mantar gibi çoğalan çay kahve mekanları ile dolup taşan pasajda vitrini oldukça sönük bir dükkan var. Camekanın içine, vitrinin sadeliğine uyan küçücük bir tabela yerleştirilmiş: Şapkacı Katia .

Vancouver Git Başımdan Ben Sana Göre Değilim

Vancouver gezisinde kenara not aldığım bilgiler boşa gitsin istemedim ve ham bilgi olarak ekledim. Detayl ı  deneyimlerimizi aktard ı ğı m ı z  Vancouver yazı dizisine ise bu linkten ula şabilirsiniz.  Belki de Vancouver tam size göre bir şehirdir. Vancouver git başımdan ben sana göre değilim.  Ümitsizliğimi olsun anlasana  hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.

Aç Kapıyı Melek, Ben Geldim

Mart ayında bir gün, bir Cuma günü. Saat öğleden sonra 4:30. Sabah hava sıcaklığı eksi otuz santigrat derece idi, şimdi ısındı biraz, yalnızca eksi on. Ah Ottawa, söyle yetmedi mi artık bu kış? İşten koşar adım çıkıyorum. Melek otoparkta beni bekliyor. Önce camları kaplamış olan buzu elimdeki uzun saplı plastik spatula ile bir güzel kazıyorum. Eğer dünyanın bu köşesinde yaşamayı hayal ediyorsa oralarda birileri, işte bu gerçeği de hayallerinin bir köşesine dahil etmeli. Zira spatulayla buz kazımak yemek yemek, su içmek gibi hayatın doğal bir parçası buralarda. Araçların camlarına yapışan kar taneleri buzlaşıyor, kaskatı kesiliyor. İşin yoksa her allahın günü kazı babam kazı.

İstanbullu Bir Turistin Gözünden Ottawa - 2

17 Haziran Cuma: Chateau Laurier diye oldukça büyük bir otelin arkasında bulunan Majors Hill park mükemmel bir yer, öğlen yemeğini yine Bottega'dan alıp bu parka yürüdük.  Çimenlerin üzerinde bir ağaç gölgesine oturduk. Parkta hula hup çevirenler, frizbee oynayanlar çocuklarını çimenlere salıp onlarla beraber yuvarlananlar, kitap okuyanlar, yanlarında getirdikleri darbuka benzeri (djembe) enstrümanları çalanlar hepsi burada. Mutluluk tepesi olmuş burası.  Karşımızda Parlamento binasının arka cephesi görünüyor ve biraz aşağı doğru bakarsak Ottawa Nehri ve karşı kıyı Quebec eyaletinin Gatineau şehri.