Ana içeriğe atla

Uzun Ömürlü İnsanların Adası


“Tanrı, insanları uzun ömürlü olsunlar diye Bozcaada’yı yaratmış.”

Böyle demiş Herodot…

Beni yazmaya en hızlı ikna eden adam Özgün’e bir selam çakarak, Dünyanın Bütün Sokakları’ndaki ilk yazımı çok sevdiğim Bozcaada hakkında yazmak istedim. Malum yaz geldi, güneşi yeni yeni görmeye başlıyoruz ancak herkesin aklında tek bir soru var; tatilde nereye gitsek? İlk olarak ülkemizden nadide bir örnek vermek isterim Bozcaada! Gerçi Bozcaada ziyareti için Ağustos’u tercih etmenizi öneririm, yazının gerisinde nedenini paylaşacağım.

Şimdi efendim, öncelikle biraz tarih bilgisi vermeden geçemem; Ege Denizi’nin kuzeydoğusunda, Çanakkale Boğazı’nın güneybatısında yer alan ve tarihi M.Ö. 3000’lere kadar varan Bozcaada, antik çağda Leukophrys, Yunan mitolojisinde ise Tenedos ismi ile anılırdı.

Adı, Homeros’un İlyada’sında, Piri Reis’in ve Evliya Çelebi’nin seyahatnamelerinde yer alan Türkiye’nin üçüncü büyük adası; Çanakkale Boğazı geçişlerinin kontrol edilebileceği önemli bir konumda yer alıyor.


Adanın jeopolitik konumu tarih boyunca ada sakinlerinin başına türlü sorunlar açmış, pek çok kez istilaya uğramasına ve el değiştirmesine sebep olmuş. M.Ö. XII. yüzyılda Truva’ya gelen Akha donanmasının ünlü savaşçısı Akhilleus’un adayı talan ederek erkekleri kılıçtan geçirdiğini ve kadınları köle olarak kullandığını İlyada’dan; M.Ö. V. yüzyılda Pers işgaline uğrayan adalıların kıyıma uğradığını Herodot’tan öğreniyoruz. (Hani Truva filminde Brad Pitt’in canlandırdığı, bizim baklavalarından bildiğimiz yarı tanrı, pek yakışıklı Aşil!)

Homeros’un İlyada destanında geçen bir duada, Tenedos’tan Apollon’un koruduğu yer olarak söz edilir. Herodot ise “Tanrı, insanları uzun ömürlü olsunlar diye Bozcaada’yı yaratmış.” diyerek onurlandırmış bu güzel cennet parçasını.

Truva savaşları süresince Akhalar tarafından üs olarak kullanılmış. Ünlü Truva atı hilesinde büyük rolü olmuş. Truva’nın yanışı ise en iyi kader arkadaşı Bozcaada’dan izlenmiş.

Ortaçağ’ın sonlarında ise Venediklilerle Cenevizliler arasında çekişmelere yol açmış ve adalılar 1381’de yapılan anlaşmayla sürülmüşler. 1455 yılında Osmanlı egemenliğiyle birlikte Anadolu’dan gelen Müslümanlar, adadaki Rumlar ile bir arada yaşamaya başlamış. 1912’de ise Yunanistan tarafından işgal edilen ada, 1923 Lozan Antlaşması ile Türkiye topraklarına katılmış.

Elinize bir kadeh şarap alıp, Bozcaada’nın ferah rüzgarına karşı yudumlarken bu çileli geçmişi de gözünüzde canlandırmanızı tavsiye ederim. Pek asortik hissettiriyor!


Rengarenk Bir Ada

Bozcaada, kendine özgü mimarisi ve doğasıyla çok renkli bir yaşam alanı. Kışın çok sakin, sadece yazın hareketli ve bereketli… Bu yüzden adalılar,  yaşamın karakteristik özelliklerini ve doğal seyrini görmek isteyenlere, adayı turizm sezonundan sonra ziyaret etmelerini öneriyor.

Denizi, havası, verimli toprakları ve doğası kadar ada sakinleri de misafirperver ve dostça yaklaşıyor konuklarına. Hoş sohbet arayanlara duyurulur. En sık duyacağınız şeyler ise; Bozcaada dünyanın en güzel köşesi, ama genç nesil okumak ve çalışmak için bizi terk ediyor…

Hele ki kültürel renkliliğin en büyük sebebi olan Rum nüfusu kala kala 20-25 kişi kalmış.Göç eden Rumlar, ancak yaz aylarında geliyor, akrabalarıyla hasret giderip bağ bozumu festivaline katılıyor.

Adalılar yazın sıkı çalışıyor, hatta turizmden gelir elde etmek için evlerini pansiyon olarak kiraya veriyorlar. Evler biraz bakımsız, böcektir, topraktır tiksinmiyorsanız amenna, ama beklediğinizden pahalı, onu bilin.


Bozcaada’nın Şarabını İç, Hayatı Daha Bir Sev

Yazın serin rüzgarların estiği adanın en önemli geçim kaynağı yüzyıllardır yapılan bağcılık. Gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları ve kumlu, killi, taşlı tabakalardan oluşan farklı tipte toprak yapısı bağcılık için ideal. Milat öncesi Tenedos paralarında da görülen üzüm Bozcaada için bir simge haline gelmiş. Adada yetişen sofralık üzümlerden en ünlü olanı mevsimi çok kısa süren, lezzeti ve görüntüsüyle eşsiz olan çavuş üzümü. Şaraplık üzümlerden adaya has olan Karasakız (Kuntra), Altınbaş (Vasilaki) ve Karalahna üzümlerinin en iyi örnekleri yetişiyor. Son yıllarda şarapları daha çok tercih edildiği için getirisi de yüksek olan Cabernet SauvignonChardonnay ve Merlot gibi Fransız şaraplık üzüm çeşitleri de yetiştirilmeye başlanmış.

Şarapçılık kuşaktan kuşağa aktarılmış ama şöhretinin aksine 80’lerden sonra yağışların azalması ve çiftçinin ekonomik sorunlarının artmasıyla önemli darbeler almış. Bağcılıktan verim alamayan, destek görmeyen adalılar bağlarını tek tek satıyor. Bugünlerde üzümlerin boy vermesi gereken çoğu yerde butik oteller göze çarpıyor. Ben mutsuz oluyorum elbette…

Çünkü yeni adalıların bağcılıkla ilgisi yok, sadece bağ evi sahibi olmaya heves ediyorlar. Adalılar için bir yaşam geleneği olan bağcılığı yaşatmak için dönem dönem devlet destekleri gündeme gelmiş, ne kadar faydasını gördüler bilemiyorum. Şu anda adada, modernleştirilerek daha kaliteli şaraplar üretmeye başlayan dört şarap fabrikası var. Gidip tadım yapabilir, seçtiğiniz şarapları (orada ödeme yapmak şartıyla) evinize kargolatabilir, yükünüz hafif bir şekilde yolunuza devam edebilirsiniz.


Bağ Bozumu Festivali

İşte geldik en cafcaflı bölüme! Bozcaada’da her yıl çok renkli geçen bir de festival yapılıyor. Duymuşsunuzdur; Bağ bozumu derler adına. Yıl boyu emek verilen bağlardaki üzümlerin toplanmasının coşkulu bir şekilde kutlandığı Bağ bozumu Festivali geleneksel hale getirilmiş. Bağ bozumu başlarken halkla beraber adada bulunan turistler de traktörlerle bağlara götürülüyor ve hep birlikte üzümler toplanıyor. Daha sonra toplanan üzümlerin bir kısmı şehir merkezine getirilerek, meydanda davul-zurna eşliğinde halka dağıtılıyor ve festival başlıyor.

Üzüm güzeli yarışması, çeşitli konser ve etkinliklerle beraber 2 gün süren coşkulu bir bağ bozumu yaşanıyor. Adaya bu tarihlerde turist akını olduğu için kalacak yer bulmak ise hayli güç. Arabalarında konaklamak zorunda kalan ziyaretçiler bile oluyor. Bu nedenle festivale katılmak isteyenlerin yerlerini erkenden ayırtmaları şart. Hatta şimdiden! İnanmayan denesin Ağustos’ta :)


Domates Reçelidir, Balıktır, Ege Otlarıdır, Ye Babam Ye!

Bozcaada tipik Ege mutfağını yansıtan bir mutfak kültürüne sahip. Türk-Rum birlikteliğinin zenginliği de ada mutfağına yansımış. Çeşitli balık ve meze türlerini bulabileceğiniz, adaya özgü tatları deneyebileceğiniz birçok restoran bulunuyor. Geçmişte bir kaç taneyle sınırlı olan bu mekanlar, turistlerin adayı keşfiyle hızla çoğalmış.

Kafelerde hazırlanan özenli kahvaltılar, güne güzel başlamanız için güzel bir seçenek. Adada yetişen çeşitli meyvelerden yapılmış reçeller, adaya özgü bazı otlarla hazırlanmış omletler, sabah sohbetlerine ayrı bir keyif katıyor.

Adanın en meşhur tatlarından biri ise domates reçeli. Bu ilginç lezzeti sadece Bozcaada’da bulabilirsiniz. Ayrıca adada bolca avlanan ahtapot ve kalamar da lezzetiyle ün salmış. Ama adalılar biraz pahalıcı, iskele tarafında yemek yemeye kalkarsanız ciddi bir miktar ödersiniz. Siz en iyisi, koyların tepelerinde bulunan ufak işletmeleri seçin. Mevsim balığından şaşmayın.


Koylar Demişken…

Bozcaada’da denize girebileceğiniz irili ufaklı birçok koy var. Sürekli esen ferahlatıcı (bazen üşüten) hafif poyrazı dışında, zaman zaman kendini gösteren en sert rüzgarlarda bile, kuytu bir yer bularak denize girmek mümkün. Kimi koylar öyle güzel gizlenmiş ki, adanın en kalabalık olduğu zamanlarda bile ıssız bir koy bulup, kendinizle baş başa kalabilir, mavi ve turkuazın tonlarıyla bezenmiş eşsiz Ege denizinin keyfini çıkarabilirsiniz. Deniz biraz soğuk, ayağınızı korkak alıştırmayın, girince hoşunuza gidiyor.

Adanın en meşhur iki koyu Habbele ve Ayazma. Minibüs ile ulaşabileceğiniz bu iki koyda günübirlik tesisler varBence kalabalıktan uzak sessiz bir gün geçirmek isterseniz, tesis bulunmayan kuytu koylardan birini seçin. Ama yanınızda yiyecek içecek götürmeyi, hacetinizi ağaçların arasına gidermeyi de göze almalısınız.


Ada Mimarisi

Bozcaada’da yerleşim, şehir merkezinde yoğunlaşmış, merkez dışında ise tek tek bağ evleri var. Çarpık yapılaşmanın önlenmesi amacıyla tüm yapılar Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (Anıtlar Kurulu) tarafından denetleniyor. Tüm restorasyonlar orijinallerine uygun olarak yapılıyor. Deniyor ama bağcılıktan koparılan bağ evlerini satın alan zenginlere bir yaptırım var mı? Sizce?

Adanın merkezi, Cumhuriyet (Rum) ve Alaybey (Türk) Mahallesi adında iki mahalleden oluşuyor. Geçmişte bu iki mahalle, bir dere ile birbirinden ayrılmış. Bu nedenle de birbirine çok yakın duran bu iki kısım, birbirinden farklı ve ait olduğu kültüre özel mimari özellikler gösteriyor. Bir sokakta kendinizi bir Yunan adasında gibi hissederken, bir diğer sokakta bir Çanakkale kasabasında dolaştığınız hissine kapılıyorsunuz.


Bu Arada! Bozcaada’nın Tamamı SİT Alanı

Adaya feribotla yaklaşırken dikkati çeken görkemli yapısıyla Bozcaada Kalesi, Türkiye’nin en iyi korunmuş kalelerinden biri. Adanın kuzeydoğu ucunda kayalıklar üzerinde bulunan kalenin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı ise bilinmiyor. Boğazın çıkışında olması vekaraya yakınlığı sebebiyle birçok medeniyet tarafından kullanılmış olan kale, bugünkü biçimini Osmanlı döneminde Fatih Sultan Mehmet’in emriyle eski kalıntılar üzerine yeniden inşa edilmesiyle almış. Osmanlı- Venedik donanmaları arasındaki çatışmalarda büyük tahribata uğramış, 2. Mahmut zamanında ise tamamen onarılarak bugüne kadar korunmuş. Günümüzde ise adada gerçekleşen şenliklerde, çeşitli konserlere ev sahipliği yapıyor.

Ayazma Manastırı, Aya Paraskevi Ayazması, Yeni Kale, Köprülü Mehmet Paşa Camii,Alaybey Camii ve Hamamı, Köprülü Hamam ve Namazgah da adada bulunan diğer tarihi eserlerden.


Türkiye’nin Yüz Akı Enerji Kaynağı; Rüzgar Gülleri

Batı Burnu’nda bulunan rüzgar gülleri (türbinleri), ada ziyaretçilerinin en keyifli günbatımlarını izledikleri bir durak olmuş. İhtişamlı görüntüleriyle insanı büyüleyen burüzgar gülleri tarafından beslenen elektrik santrali ise Türkiye’nin 3. rüzgar enerjisi santrali olarak önemli bir konuma sahip.

Yılda yaklaşık 30.000 kişinin elektrik ihtiyacını karşılayabilecek kapasitedeki santral 2000 yılında kurulmuş ve aynı değerde enerjiyi üretebilecek bir kömür santraline göre türbin başına 82.000 ağaca eşdeğer oksijen tasarrufu sağlıyor.

Bir de en ilginç noktası şu; 1 rüzgar gülünü çalıştırmak için yılsa sadece 2-3 teneke gres yağı yeterli. Tamamı bu! İnanması güç değil mi? (Nükleer, HES vb doğa katili, getirisi düşük ve kısa ömürlü enerji kaynaklarına HAYIR diyenleri bir miktar daha anlayabilirsiniz.)


Nasıl gideriz?

Bozcaada’ya Çanakkale Geyikli’ye bağlı Yükyeri Feribot İskelesi’nden kalkan feribotlarla ulaşılıyor. Yaz boyunca tüm büyük şehirlerden, feribot iskelesine ya da Ezine’ye kadar otobüs bulmak mümkün. İskelenin hemen yanında feribot beklerken vakit geçirebileceğiniz güzel bir plaj ve çay bahçesi var. Plajdan denize hiç girmedim, o kadar feribotun yanaştığı bir alanda ne kadar temiz kalabilir, bilemiyorum. Gitmeden önce feribot saatlerini kontrol etmekte fayda var bu arada.

Çanakkale-İstanbul arasında tarifeli uçak seferleri de var, hatta Gökçeada’ya uçak kaldırıldığını da duymuştum, ama bence değmez, otomobil kiralayın veya otobüse atlayın daha pratik.

Ada içinde ulaşım ise bisiklet, motosiklet, araba ve minibüslerle sağlanıyor. Adanın ana yolları çok düzgün, fakat mesafeler uzun. Taşıt kullanmadan adanın her yerine ulaşmanız kolay değil. Toplu taşıma aracı olarak Habbele, Ayazma ve Sulubahçe mevkilerinden geçen ve sadece yaz aylarında çalışan bir minibüs hattı var. Kendi aracınızı kullanmanız veya çok rahat kiralayabileceğiniz bisiklet ya da motosikletlerle adada keşfe çıkmanız çok daha keyifli.

Bozcaada’da ayrıca kalenin hemen önünde mevkilenmiş 45 yat kapasiteli bir yat limanı bulunuyor. Rüzgarlara karşı korunaklı olan bu limanda çeşitli ülkelerden çok sayıda yat demir atıyor. Yatım, teknem var, hani bana ulaşım ipucu diyenlere cevap olmuştur.

Bu uzun yazının sonuna kadar gelebildiyseniz ne mutlu der, bavulumu alır giderim :)

Sevgiler,

Zeynep Varlı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aç Kapıyı Melek, Ben Geldim

Mart ayında bir gün, bir Cuma günü. Saat öğleden sonra 4:30. Sabah hava sıcaklığı eksi otuz santigrat derece idi, şimdi ısındı biraz, yalnızca eksi on. Ah Ottawa, söyle yetmedi mi artık bu kış? İşten koşar adım çıkıyorum. Melek otoparkta beni bekliyor. Önce camları kaplamış olan buzu elimdeki uzun saplı plastik spatula ile bir güzel kazıyorum. Eğer dünyanın bu köşesinde yaşamayı hayal ediyorsa oralarda birileri, işte bu gerçeği de hayallerinin bir köşesine dahil etmeli. Zira spatulayla buz kazımak yemek yemek, su içmek gibi hayatın doğal bir parçası buralarda. Araçların camlarına yapışan kar taneleri buzlaşıyor, kaskatı kesiliyor. İşin yoksa her allahın günü kazı babam kazı.

İstanbullu Bir Turistin Gözünden Ottawa - 2

17 Haziran Cuma: Chateau Laurier diye oldukça büyük bir otelin arkasında bulunan Majors Hill park mükemmel bir yer, öğlen yemeğini yine Bottega'dan alıp bu parka yürüdük.  Çimenlerin üzerinde bir ağaç gölgesine oturduk. Parkta hula hup çevirenler, frizbee oynayanlar çocuklarını çimenlere salıp onlarla beraber yuvarlananlar, kitap okuyanlar, yanlarında getirdikleri darbuka benzeri (djembe) enstrümanları çalanlar hepsi burada. Mutluluk tepesi olmuş burası.  Karşımızda Parlamento binasının arka cephesi görünüyor ve biraz aşağı doğru bakarsak Ottawa Nehri ve karşı kıyı Quebec eyaletinin Gatineau şehri.

İstanbullu Bir Turistin Gözünden Ottawa - 1

Selam, ben Emre, Ottawa'da hızlı geçen birinci haftamın sonunda gözlemlerimi bu yaz ı  ile hızlıca paylaştım,  sürç-i lisan ettiysem affola.  14 Haziran Salı:  Aktarmalı uzun bir yolculuk sonrası başkent  Ottawa'n ın ( İstanbul Atatürk Havalimanı ile karşılaştırıldığında)  k üçük  uluslararası "Ottawa MacDonald–Cartier" h avaalanına  indim, d ı ş ar ı  çıkar çıkmaz fırın sıcağı gibi bir hava ile karşılandım. Alandan  şehir merkezindeki eve giden yol bol yeşillikli ve sanki  tüm şehrin bir bahçıvanı varmış gibi yemyeşil, düzenli ve temiz göründü. Jetlag halinde arkadaşların güneş vuran salonlarında kedi gibi kıvrılıp uyudum ve dinlendim. 15 Haziran Çarşamba:   Şehir merkezinde kalıyorum. Öncelikle, başkentin göbeğinde bulunan, "Parliament Hill" olarak bilinen tepecik üstünde, Rideau Nehrine nazır gotic mimariye sahip "parlamento" yani meclis binasını gezmek için şehir merkezinden yürüyerek geçtim. Yol bo...

Kanada Mühendisi'nin Yüzüğü

Mühendislik Yüzüğü  Kanada üniversitelerinin herhangi bir mühendislik dalından mezun olan öğrencilerin, özel bir seremoni eşliğinde taktıkları yüzüktür. Paslanmaz çelikten veya incelikle işlenmiş demirden yapılmış olan bu yüzükler; kalem tutan, imza attığınız, dominant elinizin serçe parmağına takılır ki, bir proje imzalarken, bir dizayn yaparken yüzeye ilk yüzük temas etsin ve çıkarttığı t ını  ile size hata yapma olasılığınızı ve mühendislik etikleri üstüne ettiğiniz yemininizi tekrar tekrar hatırlatsın.