2010 yılının Kasım ayı. Saat üç, öğleden sonra. Hava karanlık. Tüm sokak lambaları yanıyor. Kuzey kutup dairesinin yaklaşık 350 km kuzeyinde, kutup noktasının ise 2000 km güneyinde, Norveç'in Tromsø kentindeyim.
Yerler buzla kaplı olsa da, kentte bulunduğum 3 gün süresince hava sıcaklığı -5 derecenin altına inmiyor. Dünya coğrafyasının bu kadar kuzeyinde böylesine "ılıman" bir havayla karşılaşmak şaşırtıyor beni. Bu hep böyle midir, yoksa Tromsø Türkiye'den gelen garip yolcusuna "Hoş geldin" mi demektedir, bilemiyorum.
Uzaktan gelen yolcusunu karşılamaya hazır, boş bir sokak |
Bu güler yüzlü karşılama sözcükleri, beni havaalanından alıp kent merkezine taşıyan otobüsün sürücüsüne ait. Bir kente ilk kez adım atıyorsanız, hele de burası kış mevsimini karanlıklar içinde geçiren buzlu bir kutup kenti ise, böyle sıcak bir karşılama içinizi ısıtıyor. Yol boyunca çantanızda taşıdığınız tüm endişelerin bir anda buharlaşıp uçtuğunu hissediyorsunuz. Henüz keşfetmek üzere olduğunuz kentle aranızda öyle sıcak bir bağ oluşuyor ki, baktığınız her şey gözüne daha güzel, daha çekici, daha cezbedici görünüyor. Bu, keyifle içilen bir kaç kadeh şarabın verdiği baş dönmesine denk bir his. Güçleniyor insan; ömrünce aradıklarının tümünü burada, bu bilinmez kentin sokaklarında bulacakmış gibi hissediyor kendini.
Otobüsten inmek üzereyim. İşte bir kez daha tüm sırlarıyla sus pus olup bekleyen, adımlarımı dikkatle izleyen ve her zaman olduğu gibi yine ilk hamleyi benden bekleyen yabancı bir kent var karşımda. Şimdi elimi uzatmalı, gülümseyerek kendimi tanıtmalı ve karşımdakinin de aynısını yapmasını ümit etmeliyim. Otobüsten dışarı ilk adımımı atıyorum. Yer mi buzlu, yoksa şaraptan başım mı dönüyor? Hayır, düşmüyorum. Gülümsüyor Tromsø. Elini uzatıyor.
Şehir merkezindeki katedral ve yerdeki buz kütlesi karanlığı yırtmak için var güçleriyle çalışıyorlar. |
Tromsø, kuzey kutup dairesinin içinde yer aldığı için, yılın bu döneminde günde en fazla dört saat gün ışığı alıyor. Güneş ufuk çizgisinin hemen altında bir müddet oyalanıp geldiği yere geri dönene dek, az da olsa, çevreyi doğal ışık altında görebilme olanağı sunuyor. Gün ışığı dediysem yanlış anlaşılmasın. Türkiye’de bir kış günü sabah yedide ortalığın ne kadar aydınlık olduğunu düşünün. Gün ışığı, o ışık işte. Öğleden önce saat onbirde başlayan bu aydınlık şölen öğleden sonra saat iki buçuk - üç gibi sona eriyor. Tabi bu Kasım ayı için geçerli. 21 Kasım ile 21 Ocak arasındaki süreye, güneş hep ufuk çizgisinin altında olduğu için kutup gecesi - polar night deniyor.
Kentin üzerinde kurulu olduğu adalar uzun köprüler ve yer altı tünelleri ile birbirine bağlanıyor. |
Büyük bir iştah ile içeri adım atarken, dünyanın bu ücra köşesinde aynı anda balık yiyen bu kadar çok insan olduğundan haberim yok. Aslında bu buz dağının görünen kısmı. Okyanus balıklarını, kalamarları, midyeleri, karidesleri ve ismini cismini bilmediğim daha pek çok su canlısını mideye indirmek isteyenler o kadar çok ki, lokantada önümüzdeki iki gün boyunca yemek yemek bir hayalden ibaret. Kapıdaki görevli, istersem iki gün sonrası için yer ayırabileceğini söyledikten ve yüzümdeki şaşkın ifadeyle bir an bile ilgilenmedikten hemen sonra koşarak uzaklaşıyor ve kalabalığın içinde gözden kayboluyor.
Tromso'de öğle vakti. Kasım ayında hava bundan daha aydınlık olmuyor. |
Burası Norveç'te ahşap evlerin en çok görüldüğü şehir. |
Storsteinen Dağı'ndan kentin görüntüsü. Köprünün sağ ucunda Arctic Cathedral göze çarpıyor. |
Yazları uluslararası bir film festivaline ev sahipliği yapan Tromsø, bir film setini andırıyor. Sanki çevremdeki her şey gerçek dışı. Sanki dünyadan kopup başka bir gezegene gelmiş gibiyim. Oysa beni Oslo'dan buraya getiren sıradan bir Norveç Havayolları uçağı idi. Tromsø sokakları boyunca sağlı sollu dizilmiş renkli ahşap evlerin arasından yürürken, dünyada görülecek daha ne çok yer olduğunu düşünüyorum.
Dünyanın en kuzeydeki camisinin Tromsø'de olduğuna dair bir rivayet duymuştum gelmeden önce. Şehir merkezindeki turizm bürosunda görevliye bu konuyu soruyorum. "Evet doğru" diyor, "Ama dışarıdan bakınca anlamazsınız cami olduğunu. Aslında orası bir ev, bir bölümü cami olarak kullanılıyor. Tahminen şu sokakta ama, hangi ev olduğunu inanın ben de bilmiyorum." Görevlinin anlattıkları, Storsteinen Dağı'nın tepesinden baktığımda neden bir minare göremediğimi açıklıyor.
Dünyanın en kuzeydeki üniversitesi de Tromsø'de. Üniversitenin böyle bir kente neler kattığını anlatmama gerek yok sanırım. Oslo'dan gelirken uçakta ne kadar çok öğrenci olduğu dikkatimi çekmişti. Büyük kentlerden okumaya gelen binlerce öğrenci, beraberlerinde hayatı da getiriyor bu ıssız yere..
Sessizlik, Tromso ve siz. Bir düşünün! |
Tromsø’ye giderseniz, kutup koşullarında yaşamın nasıl sürdürüldüğü ve bölgede yaşayan hayvan türleri ilgili ilginç bilgiler sunan Arctic Museum’u ziyaret etmenizi öneririm. Müzeye girişte 20 dakikalık bir belgeselin gösterimi yapılıyor. Panoramik dev perdedeki görüntüleri izleyip sesleri dinlerken, bu sıradışı kenti gezmeye gelen şanslı azınlığın bir parçası olduğunuz için bir kez daha mutlu olacaksınız.
Tromsø ile ilgili yazımı bitirmeden önce, kentte bir Türk marketi bulduğumu özellikle belirtmek istiyorum. Camında Antalya yazan marketi gördüğüm zaman gözlerime inanamadım. Bugüne dek dünyanın pek çok yerini ziyaret etme olanağım oldu ve hemen hemen gittiğim her yerde Türklerin izine rastladım. Ancak kuzey kutup dairesinin kilometrelerce kuzeyindeki bu noktada bir Türk marketi ile karşılaşmak beni bir kez daha o bildik soruyla baş başa bıraktı: “Dünyada Türklerin yaşamadığı bir yer var mı acaba?”
Mağazadan içeri adım atıp da sahibine merhaba diyorum, o da en az benim kadar şaşkın. Bir süre yüzüme bakıyor, sonra “Şaka yapıyorsun” diye çıkışıyor. “Beni yıllar önce rüzgar buraya attı, bir daha da yakayı kurtaramadım” diyor, “senin ne işin var burada, gidecek başka yer bulamadın mı?”
Dönüş yolunda, karla kaplı sonsuz beyaz dağların üzerinde uçarken aklımda hep o soru var. Gidecek başka yer bulamamış mıydım? Gerçekten, ne işim vardı orada? Bir yandan yanıt arıyor, bir yandan da Tromsø havaalanında uçağımın kalkmasını beklerken gözüme ilişen Iceland Air uçağını düşünüyorum.
Sahi, siz hiç buz ülkesi İzlanda'ya gittiniz mi?
Özgün,
Mayıs 2011
fotoğraf kareleri ile bezenmiş bir yazı...ellerine emeğine sağlık...devamını dileriz...
YanıtlaSilYurtdışındaki ülkelerde hayran kaldığım birşey varsa evlerin ve insanların miktarı ne kadar fazla olursa olsun her evin kendine has bir güzelliği oluşudur.
YanıtlaSilGerçektende çok huzurlu ve bir o kadar da pahalı bir şehir Tromso. Halkıda nedendir bilinmez çok sıkılgan.
YanıtlaSilKeşke kuzey ışıklarını da görebilseymişsiniz. Fotoğraflardaki kadar yeşil değil ama çok enteresan bir deneyim.
Burda yaşayan biri olarak kimseyi burda yaşamaya davet etmiyorum çünkü burda hayat yok ...
YanıtlaSilçok içten, muhteşem bir yazı.... teşekkürler, tebrikler... :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederiz Gülşah Duyar, beğeniniz bize cesaret veriyor.
YanıtlaSilbir kaç şey danışmak isterim; ben de tromso'ya bir seyahat planlıyorum kasım ayı içerisinde..
YanıtlaSilkaç gün ayırmak lazım şehire, dog sled yapıp ve kuzey ışıklarını görmeden dönmek istemiyorum önereceğiniz tur/tanıdık/tüyo var mıdır, gün öyle 3-4 saat sürüyorsa e küçücük şehir karanlıkta turist verimi alınabiliyor mu vs.. (günümü maksimum turist verimiyle geçirmek istiyorum elbette)
Yanıtımız oldukça gecikmiş, kusura bakmayın. ben dog sledding yapmadım, ancak şehir merkezindeki turizm bürosuna gittiğinizde size bu konuda yardımcı olacaklardır. Verim almanın derecesi çok göreceli elbette, ne görmek, ne aramak, ne hissetmek istiyorsunuz, bunları bilmek gerek. Kışın giderseniz karanlık ve soğuk, bunu söyleyebilirim. Verimli mi? Bence evet!
YanıtlaSilGüzel bir yazı ve fotoğraflar da harika, tebrik ederim. Tromsoda kuzey ışıkları turları düzenleyen bir şirkette çalışıyorum, şimdilik memnunum. Çok pahalı bir yer ama imkanınız varsa tavsiye edebilirim.
YanıtlaSilMerhabalar,
YanıtlaSilYolculuğunuz bizi çok aydınlattı, Teşekkürler.
Cap north yolundayız ve Tromso daki Antalya markete uğramak istiyorum, acaba adresi varmı GPS e girip kolay bulmak için...
Saygılar ve teşekkürler, Melek
Merhaba, malesef adresi bilmiyorum. Şehirde rastgele yürürken çıkmıştı karşıma. Epey zaman geçti, hala orada mıdır acaba? Bulursanız eğer bir yorum yazarak yazıyı güncelleyebilirsiniz :) İyi yolculuklar!
YanıtlaSil